Bu Blogda Ara

26 Şubat 2017 Pazar

Neden Uyuruz?

Bazıları sekiz saate ihtiyaç duyarken bazılarına dört saat yetiyor. Ama herkesin nefes almak ve yemek gibi uykuya da ihtiyacı var. Fakat bilim insanları bunun nedenini hâlâ çözebilmiş değil.


Bu konuda ilginç teoriler ve ipuçları var. İpuçlarından en belirgin olanı, yeterince uyuduğumuzda kendimizi iyi, mahrum kaldığımızda ise çok daha kötü hissetmemiz. Birkaç günlük mahrumiyetin ardından uyku ihtiyacı öylesine ağır basar ki hiçbir şey uyanık kalmamızı sağlayamaz. Yapılan deneylerde bu haldeki insanların aşırı yüksek müzikte, ayakta, hatta tekmelenirken bile uyuduğuna tanık olunmuştur. Birkaç günlük uykusuzluk hali insanda kafa karışıklığı, unutkanlık ve halüsinasyona neden olur. (En uzun süreli uyanık kalma rekoru 11 gündür.)
Fakat yorulduğumuz için uyuduğumuzu söylemek acıktığımız için yemek yediğimizi söylemek gibi olur; uyuma nedenimiz budur, ama neden uykuya ihtiyaç duyduğumuz sorusunun yanıtı değildir bu.

Bellek yardımı

Son yıllarda ortaya çıkan bir teoriye göre uyku, yeni bellek oluşumunda ve pekiştirilmesinde önemli rol oynar. Hafıza sistemimiz psikolojik gizemini korurken, birçok araştırma uykunun perde arkasında bakım ve muhafaza işlevi gördüğünü iddia ediyor.
California Üniversitesi’nden Matthew Walker ve ekibi, deneklere bilgisayarda sırasıyla çeşitli şekiller gösteriyor. Deneklerin yarısı bu şekilleri sabah, diğer yarısı ise akşam izleyip ezberlemeye çalışıyor. Daha sonra laboratuvara dönen deneklerin sabahçı olanları tüm gün boyunca uyanık kaldıktan sonra, akşamcı olanlar ise gece uyuduktan sonra hafıza testine tabi tutuluyor. Uyumuş olanların şekillerin sıralamasını çok daha iyi hatırladığı ortaya çıkıyor.
Gün içindeki kısa uykuların da hafızayı güçlendirdiği düşünülüyor.

.

Rüya alemi

Burada rüya olgusu da devreye giriyor. Belleğimizin uyku sırasında yaşadığı çılgın maceralar olarak ifade edebileceğimiz rüyaların, belleğin tazeliğini korumak için rastgele harekete geçmesi ve yaşanan olaylar arasında bağlantı kurma çabasının ürünü olduğu sanılıyor. Uyku mahrumiyetinin halüsinasyona yol açmasının nedeni de bu olabilir. Uyku yoluyla belleğimizi yeniden düzenleme fırsatından mahrum bırakıldığımızda rüyalar davetsiz bir şekilde uyanık dünyamıza girerek gerçek olanla olmayanı birbirinden ayırmamızı zorlaştırıyor.
Bütün bunlar aslında bazı verilere dayanan spekülasyonlar. Beynimize çeki düzen vermenin yanı sıra, vücudumuz uykuyu hasarlı hücrelerin onarımı gibi bazı düzenleme ve idare işlerini yapma fırsatı olarak da değerlendiriyor olabilir.
Kaynak: BBC

İlkler



Yoğurt

 Göçebe olarak yaşayan atalarımızın karınca yumurtasından yoğurt yaptığına dair bilgiler edinildi. Bunun üzerine ilk yoğurdun karınca yumurtasından mı, karınca toprağından mı, ya da normal topraktan mı mayalandığını kanıtlamak için araştırmalar yapıldı.
Oktay İnce de çalışmasında, eski yoğurt dışındaki doğal mayaların, sütün yoğurda dönüşmesinde işe yarayıp yaramayacağı ve eğer doğal mayalardan yoğurt olursa, ne kalitede olacağını inceledi. Araştırmasında deneysel olarak süte ev koşullarında değişik oranlarda standart (ticari) yoğurt ve doğal mayalar (normal toprak, karınca yuvası çıkışındaki toprak ve karınca yumurtası) ekleyip, elde edilen yoğurtların ve bunlarla hazırlanan yoğurtların bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerini beş gün süreyle araştırdı. İnce, araştırmasının sonuçları konusunda şu açıklamayı yaptı:
"Doğal mayalar, içerdikleri çeşitli mikroorganizmalar ve bazı kimyasalların (formik asit vc türevleri vb.) sütü fermente etme özellikleriyle sütün yoğurda dönüşmesini sağlıyor.






sigara ile ilgili görsel sonucu

Sigara

 10. yüzyıldan Mayaların tütün içtikleri biliniyor. Maya dilinde "Sikar" kelimesi içmek anlamına geliyor. Sigaranın kelime olarak birçok dildeki karşılığı bu kelimeden türemiş. Türkiye'de sigara yapımı, resmi olarak 1864'te 750.000 altın karşılığında Fransızlara verilen "Memaliki Sahane Dühanları Müsterekül Menfaa Reji " sirketini kurma imtiyazının verilmesi ile basladı. 1874'te tütün kıyma imalathanelerinin kurulmasına izin verildi. Bu yabancı şirket 30 Temmuz 1924'e kadar varlığını sürdürdü ve bu tarihte kapatıldı. 1930 yılında 1701 sayılı kanunla tütün tekeli kuruldu.



çikolata ile ilgili görsel sonucu

Çikolata

 Bundan 4000 yıl önce, Honduraslı yerliler tüm dünyayı etkileyecek bir keşif yaptılar. Kakao çekirdeklerinden bir içecek üretmişlerdi ve bunun onlar için anlamı yeni bir tat bulmanın çok da ötesinde değildi. Oysa hayatımızda önemli bir yeri olan çikolataydı keşfettikleri.
Etimoloji uzmanları çikolata kelimesinin, Aztek dilindeki “xocolatl” kelimesinden geldiğini belirtiyorlar. Kelimenin sonundaki “atl” kısmı “su” veya  “içecek” anlamına geliyor. “Xocol” kısmı için ise üç farkılı açıklama bulunuyor; kakao çekirdeklerinin gürültülü bir şekilde havanda dövülmesinden dolayı “gürültü” anlamına geldiğini düşünenen etimologların yanı sıra, “acı” ya da “sıcak” anlamında kullanıldığını söyleyenler de bulunuyor.
Çikolata soğuk ve acı bir içecek olarak başladı macerasına ve özel günlerde ve dini rituellerde “acı içecek” olarak tüketildi. Aztek ve Mayalar, yüzyıllar boyu bu lezzetin keyfini çıkarmakla kalmayıp, kakaoyu ticaretin de baş aktörü yaptılar. Kakao çekirdeği o kadar değerliydi ki, alışverişlerinde para yerine kakao kullandılar. İnanç dünyalarını, kültürlerini de etkiledi kakao.




ilk kahve ile ilgili görsel sonucu

Kahve


Efsane'nin 575-850 seneleri arasında bir zamanlarda geçmiş olması gerekiyor.
Rivayete göre Kaldi fark eder ki; keçileri bir ağacın meyvesini yedikten sonra neşeli ve zıpır olurlar, geceleri de pek uyumak istemezler. Kaldi bu ağacın meyvelerinden toplayıp, buluşunu paylaşmak için yakında kalan Sufi dervişlere gider. Çekirdeklerin marifetini dinleyen Sufi derviş, ilk başta fikri onaylamaz ve çekirdekleri ateşe atar. Ateşe düşen çekirdekler kavrulmaya başlar ve ortalığa bildiğimiz o kahve aroması yayılır.
Yayılan aroma Kaldi'ye ve dervişe ilham verir ve çekirdeklerden güzel bir içecek hazırlamak için işe koyulurlar. Kavrulmuş çekirdekler öğütülür ve özlerini bırakmaları için suda kaynatılır. Bizim bildiğimiz haliyle kahve böyle doğar.
Sufi, kahvenin uzun gece ayinlerinde onu uyanık ve zinde tuttuğunu fark eder. Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve Yemen ve Arabistan'a yayılır. Daha sonra kahve kendini Istanbul'a da sevdirir ve Avrupa'ya ordan da tüm Dünya'ya yol alır.




24 Şubat 2017 Cuma

51. BÖLGE

51. Bölge, ABD Las Vegas'ın 153 km kuzeyinde, Groom Gölü yakınında olup Nevada Test Sahası ve Nellis Hava Kuvvetleri sahası'yla çevrelenmiştir. En yakın yerleşim birimi, hemen kuzey sınırında bulunan Rachel Kasabası'dır. Arazinin bulunduğu alan 72 km karedir.




Açıklamalara göre teknoloji ve bilim alanında araştırmalar yapmak için ABD tarafından kurulmuş çok gizli bir askeri merkezdir. ABD başkanı dahi yalnız özel izinle girebilmektedir. Uzaylılarla ilgili araştırma yapıldığı söylentileri dolaşsa da hiçbir açıklama yapılmamaktadır bu yüzden kimse net bir fikir sahibi değildir.


1960 yılında Sovyetler Birliği 51. bölgenin haritasını çıkarmak amaçlı uzaya uydu göndermiştir. ABD ise Sovyetler Birliğini şaşırtma amaçlı yukarıdan bakıldığında gerçekmiş gibi görünen sahte yapılar ve maket uçaklar inşa etmiştir. Şuan uydudan bakıldığında görülen görüntülerin bile sahte olma ihtimali vardır.
Üssün çevresi kameralarla ve en ufak bir hareketi bile algılayabilecek sensörlerle doludur. Ve bölgenin yakınından hiçbir hava aracının uçmasına müsaade edilmemektedir. Bölgenin 50 km yakınına yaklaşanların tepeden bir aygıtla takip edildikleri ve tereddütsüzce öldürdüldükleri bilinmektedir.
Eski bir 51. Bölge çalışanı işten çıktıktan 1 hafta sonra bir radyo yayınına bağlanmış ve bölge hakkında dikkat çekici bilgiler vermiştir. Adam ağlayarak zar zor, orada başka bir boyuttan varlıklarla iletişime geçtiklerini, ordunun dünyadaki fazla nüfuslu bölgelerine saldıracağını, nüfus sayısını azaltıp dünyayı ele geçirmeyi planladıklarını söylemiştir ve aniden devlet tarafından yayın kesilmiştir.


Erkek ve Kadın Vücudu Farkları

İlgili resim

İki cinsin de vücut ve organ yapılarıyla ilgili gerçekleştirilen bir araştırma ilginç sonuçlar ortaya koydu. Buna göre, kadınlara göre daha ’su’lu ve ‘kan’lı olan erkek, boyda, kiloda ve el uzunluğunda karşı cinse fark atarken, kadına oranla daha kısa yaşıyor.

-Erkeğin beyni yüzde 14 oranında daha ağır. Erkeğin kalbi de daha büyük ancak, yavaş atıyor. Erkeğin kalbi dakikada ortalama 72, kadının kalbi ise 80 kez çarpıyor. Erkeklerde 4.5 litre kana karşılık, kadınlarda 3.6 litre kan bulunuyor.

-Erkek vücudunun yüzde 60-70′i sudan ibaret iken, kadınlarda ise bu oran yüzde 50-60 arasında. 

-Erkekler hareketsiz vaziyette, vücudun metrekaresi başına ortalama 39.5 kalori, kadınlar ise 37 kalori yakıyor. Erkek günlük 2 bin 700 kaloriye, kadın ise 2 bin kaloriye ihtiyaç duyuyor.

-Erkeklerde, kadınlarınkinin yarısı kadar yağ dokusu var. Kadınlarda yağ dokusu vücudun yüzde 27’sini, erkeklerde yüzde 15′ini oluşturuyor. Kadın vücudunda erkeklerden 3.5 kg daha fazla yağ bulunuyor.

-Erkekler, hayatları boyunca ortalama olarak kadınlardan 40 gün daha az hastalanıyor.
-Erkeklerin toplam 1.8 metrekare, kadınların 1.6 metrekare derisi var.

-Her 105 erkek çocuğa karşılık 100 kız çocuk doğuyor.

-Erkek beyni yüzde 14 oranında daha ağır. Buna karşılık kadınların iki beyin yarım küresindeki iletişim daha iyi olup, beyindeki kan dolaşımı da daha sağlıklı gerçekleşiyor.

-Erkek elinin ortalama uzunluğu 19.7 santimken, kadın eli ise 17.3 santimetre.

-Erkekler ileri yaşlara kadar, kadınlar ise menopoza kadar (yaklaşık 50 yaş civarı) dölleyebilme ve döllenebilme yeteneğine sahip.

-Kadınların yüzde 20’sinde, erkeklerin ise sadece yüzde 8′inde safra kesesi taşı oluşuyor.

-Erkekler kadınlardan daha hızlı yaşlanıyor. 55 yaşındaki bir kadın, beden gücünün yüzde 90′ına sahip. Oysa aynı yaştaki erkekte bu oran yüzde 70.

-35 yaşındaki erkeğin damar sistemi, 50 yaşındaki kadınınkine eşdeğer. Buna karşılık, kadında sadece cilt daha ince olduğu için daha erken yaşlanıp kırışıyor. Kadınlar yaşlanma olayını, psikolojik olarak erkeklerden daha güçlükle kabulleniyor.

-Erkekler, kadınlardan yüzde 50 oranında fazla kas hücresine sahip bulunuyor. Buluğ çağında erkeklerde kas hücrelerinin sayısı 20 misli, kadınlarda 10 katı artıyor. Erkek vücudunun yüzde 40′ı, kadın vücudunun yüzde 35′i kaslardan oluşuyor. Kadınlardan üçte bir oranında daha güçlü olan erkekler, bacakları daha uzun ve daha kaslı olduğu için kadınlardan daha iyi koşup daha uzağa zıplayabiliyor.

-Ortalama erkek 175 santim boyunda ve 73.5 kg ağırlığında. Göğüs çevresi 98.5 santim, beli 80.4 santim. Ortalama kadın 160 santim boyunda olup 61.2 kg’dir. Göğüs çevresi 90.1 santim olup kalça genişliği 96.5 santim ve beli de 74.3 santimdir.
-Gırtlaktaki ‘Adem elması’ adı verilen çıkıntı da sadece erkeklere hastır.

-”KADINLAR DAHA UZUN ÖMÜRLÜ”
Erkekler dakikada ortalama 16 kez, günde de 23 bin kere soluk alıp veriyor. Kadınlar ise dakikada 20-22 kez, günde 30 bin kez kere nefes alıp veriyor. Her iki cins de 12 bin litre hava soluyor.

-Erkekler ortalama 71.5 yıl, kadınlar 78 yıl yaşıyor.

-Erkeklerde 4.5 litre, kadınlarda 3.6 litre kan bulunuyor.

-Erkeklerin 140/88 olan tansiyonu da kadınlarınkinden yüksek. Bu değer kadınlarda 130/80 şeklindedir.

-Erkeklerin omuzları daha geniş, kolları ve bacakları daha uzun, kemikleri daha ağır, eklemleri de daha büyüktür. Buna karşılık kadınların kalça kemikleri daha geniş, eklemleri de daha oynaktır.

-Kadınların ses telleri daha kısa olduğu için sesleri de daha tizdir.

-Kadınların işitme ve koklama duyuları daha güçlüdür. Buna karşılık erkekler parlak ışığa karşı daha hassastır. Erkek gözü ayrıntıları daha iyi seçer.

-Erkeklerin vücut ısısı kadınlardan daha yüksektir.

-Kadınların saçları daha sık ve telleri daha dirençlidir. Saç kökleri kafa derisinden 2 milim daha derinde olduğu için erkeğinki kadar çabuk dökülmez.

-Kadınlar daha çok antikor üretir, bu sebeple de erkeklere kıyasla bakteri ve virüs hastalıklarına daha seyrek yakalanır.

-Erkeklerin sivilce sorunu daha fazladır. Bu da daha çok testosteron üretmesinden kaynaklanır. Bu hormon yağ bezelerini uyarır ve derideki gözeneklerin tıkanmasına, dolayısıyla sivilceye sebep olur.

-Sadece her 4 AIDS hastasından biri kadındır.

-Kadınlar, deri altındaki yağ tabakasının fazlalığı sebebiyle erkeklerden daha iyi yüzer.

23 Şubat 2017 Perşembe

Ölüm Anındaki Işık Nereden Geliyor?

ölüm ışığı ile ilgili görsel sonucu


Ölüm anında görüldüğü belirtilen ışığın kaynağını araştıran bilim adamları, söz konusu aydınlığın kaynağının insan beyninin cilvesi olduğunu öne sürdü.
Ölümün eşiğinden dönüldüğü anlarda yaşanan deneyimleri araştıran bir grup bilimadamı, ölüm anında görüldüğü belirtilen ışığın beyin işlevlerinin yoğunlaşmasından kaynaklandığını savundu.
Edinburg Üniversitesi ve Cambridge Tıbbi Araştırmalar Konseyi uzmanları, bu konuda şimdiye dek yapılan araştırmaları gözden geçirdi.
Uzmanlar, insanın ruhunun beden dışına çıkması, ölmüş olan yakınlarla karşılaşma gibi deneyimlerin ölümden sonraki hayatın kapısının aralanması değil, beyin işlevlerinin 'cilvesi' olduğunu söylüyor.
Araştırmacılardan Dr. Caroline Watt, ''Beynimiz bize oyunlar oynamakta çok usta.'' diyor.
Ölümün eşiğinde hissedildiği söylenen tuhaf deneyimler, beynin travmatik bir anda insan bedeninin maruz kaldığı tıbbi durumu anlamlandırma çabası olarak yorumlanıyor.
Edinburg Üniversitesi'nde görevli Dr. Caroline Watt, ''Ölümün eşiğinden döndüğünü anlatan insanların dosyalarını incelediğimiz zaman, çoğunun aslında ölüm riskiyle karşı karşıya gelmediğini gördük. Fakat öldüklerini düşünüyorlardı.'' diyor.
Bilimsel kanıtlar, ölüme yaklaşma deneyiminin tüm yönlerinin biyolojik bir temeli olduğunu gösteriyor.
Ölümün eşiğinden döndüklerini anlatanların sıkça sözünü ettiği bir unsur, 'öldükleri bilinci'.
Ancak bu hissin başka ortamlarda da kendisini gösterebildiği kaydediliyor.
"Cotard Sendromu" ya da "yürüyen ceset sendromu" denilen bir hastalık, bireylerin öldüğünü düşünmesine yol açıyor. Bu gibi durumlar ağır travma sonrasında, ya da tifo ve multipl skleroz hastalıklarının ileri safhalarında ortaya çıkabiliyor.
Pek çok kişi de "öte tarafa gidip geldiğinde" kendisini bedeni dışında, havada süzülür gibi hissettiğini anlatıyor.
'Aynı his yaratılabiliyor'
İsviçreli uzmanlar ise, bu gibi deneyimlerin beynin algı ve bilinçten sorumlu kısmının uyarılması ile yaratılabileceğini söylüyor.
Dahası, "ucunda ışık olan tünel" de beynin belirli şekilde uyarılması ile yaratılabiliyor.
Pilotlar yerçekimi ivmesinden kaynaklanan G-kuvvetinde uçtuklarında kimi zaman kan basıncının aşırı yükselmesinden kaynaklanan baygınlıklar yaşayabiliyor, bu sırada tünelden geçme duygusuna kapılabiliyor ya da göz merkezinde bir kaç saniyeliğine görüşü kaybedebiliyorlar.
Hatta ABD'de yapılan bir araştırmaya göre tünelin ucundaki ışık, göze yeterli kan ve oksijen gitmemesi ile açıklanabiliyor.
Mutluluk, ferahlık, coşku gibi hislerin ise ketamin ve amfetamin türü ilaçlarla yaratılabiliyor.
Söz konusu araştırmada beynin salgıladığı noradrenalin adlı hormonun da olumlu hisler, sanrılar ve öte yana gidip gelme ile ilişkilendirilen duyguları yaratabildiği kaydedildi.
Bilişsel Bilimler dergisinde (Trends in Cognitive Science) yer alan makalede, uzmanlar "Tüm bunlar bir araya geldiğinde, bilimsel deneyimler, ölümün eşiğinden dönüşün tüm boyutlarının nöro-psikolojik ya da psikolojik temelleri olduğunu düşündürüyor." dedi.
New York Eyalet Üniversitesi'nden Dr. Sam Parnia ise, sadece ölüp dirilme hissinin değil, mutluluktan depresyona tüm duyguların beyin süzgecinden geçtiğini kaydediyor.
"Beyinde bunlardan sorumlu olan alanları bulmak, ya da aynı hissi yaratabilmek, deneyimin hakiki olmadığı anlamına gelmiyor. Aksi halde, aşk, mutluluk ve depresyon da gerçek değil demek gerekirdi" diyor.
Parnia'ya göre, "Pek çok kişi de beynin işlemediği (kalp krizi gibi) anlarda birşeyler gördüğünü anlatıyor. Bunları sırf beyin ile açıklamak mümkün değil, çünkü beyin devre dışı halde." Parnia, "Yaşayanlar açısından gerçek görünen bu tür ölümün eşiğinden dönme deneyimleri, biz geri kalanlar için de ölümün nasıl bir şey olduğuna dair ipucu veriyor" diyor.



Kaynak: BBC

DÜNYA ÜZERİNDEKİ EN KORKUNÇ 7 UYUŞTURUCU


BRUNDANGA (Şeytanın Nefesi)
Toz halinde bulunan ve yüze üflenerek etkisini gösteren bir uyuşturucudur. Kişinin iradesini ve hafızasını tamamen kaybetmesine yol açmaktadır. Güney Amerika'da yetişen borrachero ağacının yaprak ve tohumlarından üretilmektedir. Uyuşturucu etkisini gösterdiğinde kurban iradesini kaybettiğinden her istenileni yapar ve madde etkisini yitirdiğinde hiçbir şey hatırlamaz. 2012'nin Aralık ayında bir kız çocuğunu kaçırmak için bu madde kullanılmıştır. Maddenin etkisinde kalan anne ve baba, kızlarını hırsızlara kendi elleriyle teslim etmişlerdir, iradeyi bu denli kaybettirir.



JENKEM
Zambialı sokak çocukları tarafından keşfedilmiştir. Bir pet şişenin yarısına kadar idrar ve dışkı doldurup kızgın güneş altında 1 hafta bekletilmesiyle oluşmaktadır. Bekletilen şişenin kapağı açılınca çıkan hava aniden içe çekilir. Şişede biriken metan gazını aniden içine çeken kişi önce baygınlık geçirir ardından ortaya çıkan hidrojen sülfür beyne oksijen gitmesini engeller ve 1 saat boyunca halisülasyonlar görür. Bir röportajda deneyimleri sorulan kullanıcı bütün hayat kaygılarını unuttuğunu ve kaybettiği ailesini gördüğünü söylemiştir.



BROMO DRAGONFLY
LSD gibi anormal şuur durumları meydana getiren bir maddedir. Fakat bu maddenin halisülasyonları LSD'nin aksine 3 saat değil 3 gün sürer.  Zaman ve mekan algısı tamamen ortadan kalkar. Kasılma nöbeti, solunum güçlüğü, kan kusmak ve damarlarda ağrı gibi korkunç yan etkileri vardır. Kullanan kişinin kan damarlarına oksijen gitmediğinden kol veya bacakları kesilmek zorunda kalabilir.



DİPT
Halisülasyonlar görsel değil işitsel olarak etki eder. Bir kez kullanımının etkisi 3 hafta kadar sürmektedir.Kurban madde etkisindeyken gayptan sesler duyar, ve duyduğu her ses tiz gelir. Hatta bu ses dalgası hapsi aklını yitirmesine sebep olabilir.



METAMFETAMİN
Fakir kokaini olarak bilinmektedir ama etkisi kokainden 3 buçuk kat daha fazladır. Ayrıca eroinden 2 kat daha fazla bağımlılık yapar. Kullanan kişiye normalin üstünde yüksek enerji verir ve kurbanın açlık hissi duymasını engeller. Geçici mutluluk ve zevk versede bir vakit sonra beyin hücrelerini öldürdüğünden akıl sağlığının yitirilmesine ve vücut yapısının bozulmasına neden olur. Başta dişler ve deri olmak üzere kurban yavaş yavaş canlı olarak çürür.



DMHP
ABD'nin, düşman askerlerinş etkisiz hale getirmek için marihuanada yoğun olarak bulunan THC bileşeninin suni olarak ayrıştırmasıyla ürettiği ölümcül olmayan fakat 1/5 gramının en güçlü bünyeyi bile bayılttığı etkili bir maddedir. 1970 yılında kullanımı durdurulmuştur.



KROKODİL
Rusya'da açığa çıkan bu madde dünya tarihinin en korkunç uyuşturucusudur. Ucuz yollarla kırmızı fosfor, iyot ve kodein kullanılarak üretilen sentetik bir morfindir. Yüksek derecede bağımlılık yapar. İlk kullanımda insanın derisi timsah derisine benzediği için bu isim verilmiştir. Kurbanın derisi şiddetle kuruyarak mutasyona uğrar ve içten yemeye başlar. Et yiyen bu madde ilk kullanımda mutluluk versede artık çok geçtir, 1 yıl içinde vücudu içten yemeye, çürütmeye, iç organları ve beyni mahvederek kurbanı bitirmeye başlar. Zamanla yaralardan kemikler gözükür ve açılan yaraların iyileşmesi imkansızdır. Geri dönüşü yoktur. Kurbanı acı içinde ölüme sürükler.


Kaynak: Ruhi Çenet

19 Şubat 2017 Pazar

FEMİNİZM



Feminizm 18. yüzyılda Fransa'da filozoflar ve kadın yazarlar tarafından çıkarılan ve savunulan, sonraları her toplumdan destekçi bulan, kadın erkeğin siyasal ve toplumsal alanlarda eşitliğini amaçlayan bir akımdır.
Kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunmasını, eşitsizliğin ortadan kaldırılması için yapılan mücadeledir.
Feminizmin temel objektifleri eğitim, iş, çocuk bakımı gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkı, tacizin ve tecavüzün engellenmesi ve lezbiyen haklarına kadar çeşitli dallara uzanır.


İslamcı Feminizm;
İslamcı feministlere göre İslam dini, ataerkil zihniyetteki erkekler tarafından adeta esir alınmıştır. İslam, İslam'ı kullanan sahte din adamlarının kadınları ikinci konuma sokan yorumlarından arındırılarak özgürleştirilmeli, gerçek İslam öğrenilmelidir.

TÜRKİYE'DE FEMİNİZM
Türkiye'de ilk feminist örgütlenme 1984 yılında kurulan Kadın Çevresi adlı bir yayınevidir. Zamanla sadece yayınevi olarak değil feminizm üzerine düşünen, savunan, destekleyen kadınların bir araya geldiği bir örgütlenme haline geldi. Aktif siyaset ve hareketler burada başladı. Kadın Çevresi' nin etrafında toplanan kadınların ilk çıkardığı dergi Feminist oldu. İçerik, renk, boyut bakımından hiç bir dergiye benzemiyordu.


FEMİNİZM NE DEĞİLDİR ?
Türkiye'de Feminizm kelimesi bazen bir hakaret, bazen bir aşağılama sıfatı, bazen de bir küçümseme sıfatı olarak kullanılır. Erkekler -kadınlar dahil- kadın haklarını savunan kişiye hemen: "Feminist misin sen?" der. Bunu ise bilinçli veya bilinçsiz kötü bir algı ortaya çıkarmak için yaparlar.
Feminizm erkek düşmanlığı değildir. Feminizm cadalozluk, şirretlik, edepsizlik değildir.
Feminizm illa ki erkeklerden nefret etmeyi gerektirmez. Feminist bir kadın evlenebilir, kocasın sevebilir, çocuk doğurabilir. Vakti var ise ev işi yapabilir. Yemek pişirebilir. Feminist olmak bunların hiçbirine engel değildir ya da feministlik evlenene kadar değildir.

BİR KADININ, SADECE KADIN OLMASI SEBEBİYLE UĞRADIĞI TÜM HAKSIZLIKLAR KARŞISINDA DURMAK VE TÜM BU AYRIMCILIĞI SONA ERDİRMEYE ÇALIŞMAK FEMİNİZMDİR.
Av. Feyza Altun